Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı? Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? Hırsızlık; para, malmı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı? Solması için gülü dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı? Öldürmek için silah, hançer mı olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı? |
Victor Hugo
|
Translate
23 Ekim 2014 Perşembe
Ağlamak için gözden yaş mı akmalı ?
Ben Sana Mecburum
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun
belki Haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..
Beklenen
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar. Ne de şeytan, bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni Gelme, artık neye yarar? |
Necip Fazıl Kısakürek
|
Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine Bir anda yükselen bir bülbül sesi -Erken erken karlar ortasında Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta- Bana geri getirir eski günleri ...Paslanmış demir bir kapı açılır Küf tutmuş kilitler gıcırdarken Ta karanlıklar içinde birden Bir türkü gibi yükselirsin sen Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken Söyleyemediğim ateşten kelimeleri Şuuraltım patlamış bir bomba gibi Saçar ortalığa zamanın Ağaran saçın toz toprağını Bana ne Paris'ten Newyork'tan Londra'dan Moskova'dan Pekin'den Senin yanında Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu Geceme gündüzüme Gözlerin Lale Devrinden bir pencere Ellerin Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den Kucağıma dökülen Altın leylak III Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma Kimi ırmaklardan yansıma Kimi kayalardan kırpılma Kimi öteki dünyadan bir çarpılma İçi ölümle dolu Dönen bir huni Doğarken güneş Kesilmiş ölü yüzlerden Bir mozayik minyatürlerden Dokunur tenimize Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay Ve birden senin sesin gelir dört yandan Menekşe kokulu sütunlardan Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan Gözlerine ait belgeler sunulur Ey aşkın kutlu kitabı Uçarı hayallere yataklık eden Peri bacalarının yasağı Gönlümün celladı acı mezmur Bana bıraktığın yazıt bu mudur Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi Senden bir gök Senden yıldızlar ördüler Ateş böcekleri O gece dört yanıma Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı Sen bir anne gibi tuttun ufukları Ve çocuklar gülle anne arasında Seninle güller arasında Tuhaf bir ışık bulup eridiler Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler Aramızdaki sırra Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar Gençlik monologları Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından Bana getiren Yasamız vardı Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben IV Senin kalbinden sürgün oldum ilkin Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Uzatma dünya sürgünümü benim Güneşi bahardan koparıp Aşkın bu en onulmazından koparıp Bir tuz bulutu gibi Savuran yüreğime Ah uzatma dünya sürgünümü benim Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil Ayaklarımdan belli Lambalar eğri Aynalar akrep meleği Zaman çarpılmış atın son hayali Ev miras değil mirasın hayaleti Ey gönlümün doğurduğu Büyüttüğü emzirdiği Kuş tüyünden Ve kuş sütünden Geceler ve gündüzlerde İnsanlığa anıt gibi yükselttiği Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Bütün şiirlerde söylediğim sensin Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini Ey gönüllerin en yumuşağı en derini Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında Çatı katlarında bodrum katlarında Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba Hep Kanlıca'da Emirgan'da Kandilli'nin kurşuni şafaklarında Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Ey çağdaş Kudüs (Meryem) Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha) Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında Köle gibi satıldım pazarlar pazarında Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda Verilmemiş hesapların korkusuyla Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim Af dilemeye geldim affa layık olmasam da Sevgili En sevgili Ey sevgili Uzatma dünya sürgünümü benim Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili |
Sezai Karakoç
|
... ve Mona Roza
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun
Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü
Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler de her gece sürünür yastıklara
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır
Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır
Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık
Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Sana tavus kuşunun içine girdiğini
En son söz olarak söylemek istiyorum
İçimde tavusların kaybolduğunu
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
20 Ekim 2014 Pazartesi
Küçük ve Orta Boy İşletmelerde Belgelerle Uygulamalı ISO 9000 Nedir? Nasıl Kurulur?
1970'li yılların ortalarında bütün dünyada ve özellikle Avrupa'da meydana gelen petrol krizi tüketici taleplerinde büyük daralmalar oluşturmuştu. Yükselen maliyetler nedeniyle satışlarda azalmalar söz konusu olmuş, bu da şirketleri yeni arayışlara yöneltmişti. Bu arayışların başında maliyetleri en aza indirmenin yollarını bulabilmek geliyordu. Bu bağlamda A.B.D.'de, Japonya'da ve Avrupa'da AR-GE çalışmaları ile yeni ürünler üretmek de ayrı bir çıkış yolu olmuştu. Buna ilaveten Japonlar, ihracatta A.B.D. ve Avrupa'yı sıkıştıran yeni bir kalite anlayışı geliştirdiler. Bu yeni kalite anlayışının adı "Toplam Kalite Yönetimi" idi. Bu yöntemle Japonya'nın 1970'li yıllardaki rekabeti özellikle Amerikan şirketlerini tehdit etmeye başlamıştı. Artık tüketiciler satın alma kararlarını verirken standart ürünleri değil, kendi arzularını tatmin eden, kişisel zevklerini karşılayan ürünleri alıyorlardı. Bu durumda Amerika ve Avrupa'da da şirketler kalite anlayışlarını hızla değiştirmeye koyuldular. İşletmeler sadece imalatı değil, sistemlerinin tamamını mercek altına aldılar.
(Tanıtım Bülteninden)
Etiketler:
bilim,
Bilim Teknik,
Erdem Sezer,
iso 9000,
iş dünyası,
Kitap
Gizli Dünya Devleti ve Rockefeller & Rothschild Aileleri
Burada her ikisi de Yahudi olan bu iki aileden özel bir başlık altında ve ayrıntılı bir şekilde söz etmek istiyoruz. Çünkü bu ailelerin mensuplarının adları Gizli Dünya Devleti'nin örgütleriyle bağlantılı olarak sıkça geçmektedir.
19. yüzyılın büyük bir çoğunluğunda, bir Yahudi bankacılar ailesi olan Rothschild Ailesi, Avrupa'nın para marketlerini yönetti. Birçok Avrupa toplumu, borçlarını, savaş tazminatlarını ödemek veya barış projelerini finanse etmek için Rothschild'lardan para borçlandı. Ailenin ismi, yani Rothschild ismi, bir atalarının dükkanının işareti olarak kullandığı kırmızı bir kalkandan (a red shield, Almanca'da rothen schilde) gelmektedir.
Mayer Amschel Rothschild (1744-1812) aile servetinin kurucularından olmuştur. Almanya'da, Frankfurt-am-Main'deki Yahudi bölgesinde doğmuştur. Bir tüccar oldu ve dövizcilik gibi birkaç bankacılık servisinde bulundu. Nadir madeni para uzmanı olan Mayer Amschel Rothschild pek çok zengin eve katılabilme imkanını elde etti. Özellikle de seçme hakkına sahip olan William of Hesse-Kassel'in evine girebilecek ayrıcalığa sahip olması önemliydi. Kısa sürede, seçme hakkına sahip bu şahsın başlıca ekonomik işleri ile uğraşmaya başladı. Mayer Amschel Rothschild 5 oğlunu da aile işinde çalışmak üzere yetiştirdi.
Rothschild'lar uluslararası bankacılar olarak ün kazanmalarını, Napolyon Savaşları'na borçludurlar. Mayer Amschel'in üçüncü oğlu Nathan Mayer (1777-1836), 1800 civarlarında İngiltere'ye gitti ve Napolyon'un kuşatması sırasında İngiltere için eşyalar kaçırdı. Kardeşlerinin yardımı ile, Nathan Mayer ayrıca İspanya'daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa'dan altın da taşıdı. Bu çabaları, Nathan'a İngiliz hazinesinin temsilcisi unvanını kazandırdı. Savaşın sonunda, Rothschild Ailesi Fransa ve Avusturya'ya borç vermekle yükümlüydü.
Nathan'ın erkek kardeşi Jacob ya da James (1792-1868), Fransa'nın başkenti Paris'te bir banka kurdu.Onun kardeşi Salamon Mayer ise (1774-1855) Avusturya'nın başkenti Viyana'da bir banka kurdu. Bir diğer erkek kardeş Karl Mayer (1788-1855) İtalya'nın Naples şehrinde bir başka banka kurdu ama tutunamadı ve 1861 civarında kapattı. En yaşlı kardeş Amschel Mayer (1773-1855), Frankfurt'taki ekonomik işlerden sorumlu olarak kaldı.
19. yüzyılın büyük bir çoğunluğunda, bir Yahudi bankacılar ailesi olan Rothschild Ailesi, Avrupa'nın para marketlerini yönetti. Birçok Avrupa toplumu, borçlarını, savaş tazminatlarını ödemek veya barış projelerini finanse etmek için Rothschild'lardan para borçlandı. Ailenin ismi, yani Rothschild ismi, bir atalarının dükkanının işareti olarak kullandığı kırmızı bir kalkandan (a red shield, Almanca'da rothen schilde) gelmektedir.
Mayer Amschel Rothschild (1744-1812) aile servetinin kurucularından olmuştur. Almanya'da, Frankfurt-am-Main'deki Yahudi bölgesinde doğmuştur. Bir tüccar oldu ve dövizcilik gibi birkaç bankacılık servisinde bulundu. Nadir madeni para uzmanı olan Mayer Amschel Rothschild pek çok zengin eve katılabilme imkanını elde etti. Özellikle de seçme hakkına sahip olan William of Hesse-Kassel'in evine girebilecek ayrıcalığa sahip olması önemliydi. Kısa sürede, seçme hakkına sahip bu şahsın başlıca ekonomik işleri ile uğraşmaya başladı. Mayer Amschel Rothschild 5 oğlunu da aile işinde çalışmak üzere yetiştirdi.
Rothschild'lar uluslararası bankacılar olarak ün kazanmalarını, Napolyon Savaşları'na borçludurlar. Mayer Amschel'in üçüncü oğlu Nathan Mayer (1777-1836), 1800 civarlarında İngiltere'ye gitti ve Napolyon'un kuşatması sırasında İngiltere için eşyalar kaçırdı. Kardeşlerinin yardımı ile, Nathan Mayer ayrıca İspanya'daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa'dan altın da taşıdı. Bu çabaları, Nathan'a İngiliz hazinesinin temsilcisi unvanını kazandırdı. Savaşın sonunda, Rothschild Ailesi Fransa ve Avusturya'ya borç vermekle yükümlüydü.
Nathan'ın erkek kardeşi Jacob ya da James (1792-1868), Fransa'nın başkenti Paris'te bir banka kurdu.Onun kardeşi Salamon Mayer ise (1774-1855) Avusturya'nın başkenti Viyana'da bir banka kurdu. Bir diğer erkek kardeş Karl Mayer (1788-1855) İtalya'nın Naples şehrinde bir başka banka kurdu ama tutunamadı ve 1861 civarında kapattı. En yaşlı kardeş Amschel Mayer (1773-1855), Frankfurt'taki ekonomik işlerden sorumlu olarak kaldı.
Rothschild'lar birçok onur ve unvan elde ettiler. İngiliz ve Fransız ailelerinin üyeleri olanlar ise kendilerini bilim adamları ve hayırsever olarak tanıtmışlardır.
Rothschild ailesinin 2000'li yıllara üç trilyon dolar sermaye ile girdiği tahmin edilmektedir.
Bütün bu bilgilerden anlaşıldığı üzere bu aile faiz prangasını kullanarak hem siyasi yönetimleri kendilerine bağlamış, hem de bu yolla büyük gelirler elde etmiş, servetlerine servet katmışlardır. Tabii servetlerini katlamalarına paralel olarak yönetimler üzerindeki etkileri ve güçleri de artmıştır. İşte bu etki ve güçlerini kullanarak, başta İlluminati şebekesi olmak üzere destekledikleri bütün karanlık teşkilatların ve masonik örgütlerin elemanlarının istedikleri yerlere gelmelerini sağlamışlardır. Onların bu etkinlikleri de kendilerine siyaset meydanında "parlak" bir gelecek hazırlama hayalleri yapanların onların ağlarına düşmelerini kolaylaştırmıştır.
Rockefeller ailesi, Amerika'daki Yahudi lobisinin başını çeken bir ailedir. Bu aile de Rothschild ailesi gibi başlangıçta banka ve finansman işine ağırlık verdi. Bu yüzden Amerika'da yıllardan beridir para piyasalarında saltanat sürmektedirler. Hatta Amerika'da sermaye alanında 150 yılı aşan bir Rockefeller hanedanlığından söz edilir. Fakat sadece finans ve para piyasasında kalmamışlardır. Petrolden endüstriye çok geniş bir alana yayılmış ve oldukça güçlü bir sermayenin sahibi olmuşlardır. Özellikle petrol alanında tam bir dev ve tröst haline gelmişlerdir ve Amerika'nın en önemli petrol şirketleri onların elindedir.
Ailenin Rockefeller Vakfı adıyla bir vakıfları da bulunmaktadır. Bu vakfın amacı da İlluminati ve Yuvarlak Masa şebekesinin ağına düşecek yöneticiler yetiştirmek amacıyla üniversite çağındaki öğrencilere burs temin etmektir. İsmi daha önce birkaç kez geçen Yahudi Henry Kissinger bu vakfın danışmanlarındandır. Kissinger'in Rockefeller ailesiyle danışmanlığın ötesinde oldukça derin ilişkileri bulunmaktadır. Bu yüzden birçok çalışmalarında ortaktırlar. Rockefeller Vakfı aynı zamanda Beyaz Saray'a strateji üreten bir tink tank kuruluşu gibi çalışmaktadır. Bu çalışmasının asıl amacı ise ABD'nin politikasına yön vermektir. Bu vakıf, Türkiye'de yönetimde üst kademelere kadar gelmiş bazı kişilere de burs vermiştir.
Chase Manhattan Bank (CMB), Rockefeller ailesinin finans kurumlarından biridir. Adında geçen Manhattan, New York'ta yahudilerin oldukça yoğun oldukları adanın adıdır. Bu bankanın şah dönemi İran'da çeşitli yatırımları bulunuyordu. Uluslararası Temel Endüstri Ortaklığı (IBEC) ailenin bir ferdi olan Nelson Rockefeller tarafından kurulmuştur. Aileye ait şirketlerin Suudi Arabistan'da birçok yatırımı bulunmaktadır. Suudi petrollerine hakim durumdaki ünlü ARAMCO şirketinin hisseleri Rockefeller ailesine ait dört şirket arasında paylaştırılmıştır. Bunlar da Texaco, New Jersey Oil, Socony Vacum ve California Standart Oil şirketleridir. Bu dört şirket 1944'te bir araya gelerek ARAMCO'yu kurmuşlardır.
Merkezi Londra'da bulunan Harts Horn J. E. Oil Company es and Goverments'ın yayınladığı istatistiklere göre Ortadoğu petrollerinin % 99'u yedi büyük petrol şirketinin kontrolü altındadır. Bu şirketlerin beşi Yahudi Rockefeller ailesine aittir. Geriye kalan iki şirketten Shell'in sahibi Marcus Samuel ve Royal Dutch'ın sahibi Wiliam Detending de Yahudidir.
Ünlü American International Corporation (AIC)'ın ortaklarından biri de Rockefeller ailesidir. Ailenin Avrupa'daki bazı bankalarla da iş bağlantısı olduğu bilinmektedir.
Daha önce sözünü ettiğimiz Yuvarlak Masa teorisine göre oluşturulmuş olan Trilateral Komisyon'un fikir babalığını da Rockefeller ailesine mensup David Rockefeller ve yine bir Yahudi olan Zbigniew Brzezinski yapmıştır.
David Rockefeller'in tek marifeti zikrettiğimiz komisyonun fikir babalığını yapmak değildir. Hıristiyan ve Yahudi Milli Konferansı'na üyedir. Komünizmin çöküş merhalesinde Yahudi sermayesinin Sovyetler Birliği'nden ayrılan ülkelere kazık çakmasında önemli rol oynamıştır. Bunda Sovyetler'deki komünistlerle eski dostluğunun önemli rolü olmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz global gizli örgütlerin tümünde Henry Kissinger'den çok daha fazla etkinliği vardır. CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon'un her üçünün de birinci derecede David Rockefeller'in kontrolünde olduğu bu örgütlerle yakından ilgilenenlerin çoğunda oluşan yaygın bir kanaat. Hatta bu üç örgütün kralının David Rockefeller, baş danışmanının da Henry Kissinger olduğuna inanılmaktadır. Her ikisi de Yahudi ve her ikisi de Amerika'daki Yahudi lobisinin başını çekenlerden. Bu üç büyük örgütün kendi iç hiyerarşisinde merkezde bulunan kişiye "boğanın gözü" denmektedir ve hali hazırda "boğanın gözü"nün David Rockefeller olduğuna inanılır.
Daha önce sözünü ettiğimiz Yuvarlak Masa teorisine göre oluşturulmuş olan Trilateral Komisyon'un fikir babalığını da Rockefeller ailesine mensup David Rockefeller ve yine bir Yahudi olan Zbigniew Brzezinski yapmıştır.
David Rockefeller'in tek marifeti zikrettiğimiz komisyonun fikir babalığını yapmak değildir. Hıristiyan ve Yahudi Milli Konferansı'na üyedir. Komünizmin çöküş merhalesinde Yahudi sermayesinin Sovyetler Birliği'nden ayrılan ülkelere kazık çakmasında önemli rol oynamıştır. Bunda Sovyetler'deki komünistlerle eski dostluğunun önemli rolü olmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz global gizli örgütlerin tümünde Henry Kissinger'den çok daha fazla etkinliği vardır. CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon'un her üçünün de birinci derecede David Rockefeller'in kontrolünde olduğu bu örgütlerle yakından ilgilenenlerin çoğunda oluşan yaygın bir kanaat. Hatta bu üç örgütün kralının David Rockefeller, baş danışmanının da Henry Kissinger olduğuna inanılmaktadır. Her ikisi de Yahudi ve her ikisi de Amerika'daki Yahudi lobisinin başını çekenlerden. Bu üç büyük örgütün kendi iç hiyerarşisinde merkezde bulunan kişiye "boğanın gözü" denmektedir ve hali hazırda "boğanın gözü"nün David Rockefeller olduğuna inanılır.
2014 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Patrick Modiano
Fazla "Fransız" bir Nobelli
Daha ilk romanlarından başlayarak edebiyat ödülleriyle tanışan Fransız yazar Patrick Modiano 69 yaşında Nobel Ödülü’ne layık görülürken on beşinci Fransız yazar olarak Nobel edebiyat ödüllerinin tarihine geçti. Fransız basınından öğrendiğimiz kadarıyla ödülün ülkesi olan İsveç’te yaşayan torununa bu onuru ithaf ettiğini açıklayan Modiano, yayımcısı Gallimard’a "Neden beni seçtiler?" sözüyle ilk tepkisini vermiş, ilk şokun ardından, gençliğinde okuru olmaktan zevk duyduğu, Gide, Camus, Sartre gibi Nobel’e değer görülmüş Fransız yazarlarla aynı düzeyde algılanmasının kendisini nasıl onurlandırdığını dile getirmiş.
Nobel Ödül komitesi, Patrick Modiano'nun "Kavranması en güç insan yazgılarını anlatma ve Fransa’nın işgal dönemini gözler önüne serme konusunda bellek olgusunu sanat olarak kullanması"nı onurlandırmak amacıyla ödüle değer bulunduğunu açıklarken İsveç Akademisi daimi sekreteri Peter Englund da Patrick Modiano’yu "çağımızın Marcel Proust’u" olarak niteledi.
1945’te işçi kenti diye de anılan, Paris yakınlarındaki Boulogne-Billancourt’da mütevazi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Modiano, sessiz ve derinden atıldığı yazarlık serüvenini Nazi Almanya’sında yaşanan Yahudi faciasında (Shoah) yaşamını yitirenlerin anısını canlı tutma çabasıyla sürdürürken savaş sonrası yaşamaya devam eden bireylerin kimlik arayışını yapıtının temeline yerleştirdi. Romanları sık sık ödüllerle taçlandırıldı.
NOBEL'İN "SÜRPRİZ" SAHİBİ
1968’de La Place de l’Etoile ile Roger-Nimier ve Fénéon Ödüllerine, 1972’de Les Boulevards de la ceinture ile Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’ne, 1978’de Rue des boutiques obscures ile Goncourt Ödülü’ne, 2000’de Paul-Morand Edebiyat Büyük Ödülü’ne tüm yapıtlarıyla, Georges Simenon’un aynı adlı romanına ithafen 2005’te yazdığı Pedigree romanı ile Prix des Libraires'ye (Kitapevleri Ödülü), 2010’da tüm yapıtlarıyla Cino del Duca Dünya Ödülü’ne, 2012’de Avusturya Devleti Avrupa Edebiyatı Ödülü’ne değer görüldü.
2008 yılında aynı ödülü kazanan Jean-Marie Gustave Le Clézio’dan farklı olarak roman evrenini evrensel, küresel çapta insan yazgısını kuşatan, belirleyen, yaralayan olaylar ya da dönüşümlerden çok Fransız yakın tarihinin gerçekliğinden aldığı öğeler üzerinde kurdu. Kabul ya da inkâr edilen Yahudi kimliği, Gestapo’yla işbirlikleri, geçmişten kopma ve geçmişle yüzleşme gereksinimi, karanlık geçmişlerin gölge ve izleri yapıtının temelinde yer aldı. Kimlik arayışı bazen polisiye, bazen bir serüven anlatısı, bazen de otobiyografik anlatı biçimlerinde karşımıza çıktı.
J.M.G. Le Clézio sömürge, göç ve savaş gibi çatışma durumlarını evrensel ölçekte anlatmayı yeğlerken Modiano birebir Fransız toprağını ve tarihini seçti. Belki bu nedenle Le Figaro Kitap Eki yöneticisi eleştirmen-yazar Etienne de Montetty geçen hafta İstanbul Üniversitesi’nde verdiği konferansta, Modiano’nun Frankofon-Fransız yazar kimliğine dikkat çekerek Nobel Ödülü almasının zorluğuna işaret ettiği gün ve saatte İsveç Akademisi böyle "sürpriz" bir sonucu açıklıyordu. Kuşkusuz haberi alır almaz bu sonuca inanmakta güçlük çeken Patrick Modiano da eleştirmen Etienne de Montetty gibi fazla "Fransız" olduğunu düşünüyordu.
J.M.G. Le Clézio sömürge, göç ve savaş gibi çatışma durumlarını evrensel ölçekte anlatmayı yeğlerken Modiano birebir Fransız toprağını ve tarihini seçti. Belki bu nedenle Le Figaro Kitap Eki yöneticisi eleştirmen-yazar Etienne de Montetty geçen hafta İstanbul Üniversitesi’nde verdiği konferansta, Modiano’nun Frankofon-Fransız yazar kimliğine dikkat çekerek Nobel Ödülü almasının zorluğuna işaret ettiği gün ve saatte İsveç Akademisi böyle "sürpriz" bir sonucu açıklıyordu. Kuşkusuz haberi alır almaz bu sonuca inanmakta güçlük çeken Patrick Modiano da eleştirmen Etienne de Montetty gibi fazla "Fransız" olduğunu düşünüyordu.
TARİHLE BULUŞMA VE ONU YENİDEN OKUMA
Ne olursa olsun, gerek Yahudi karşıtı bir Avrupa’da yaşıyor olmanın gerek Yahudi asıllı babasının işbirlikçiliği ve düzenbazlıklarıyla yüzleşmenin getirdiği travmalarla sarsılmış çocuk bilincinin edebiyatta anlatım bulması ve anımsamanın, belleğin, bireysel belleklerin bir araya gelmesiyle oluşan ortak belleğin roman uzamında yer almasının insan ve toplum yazgılarını kucaklamanın kaçınılmazlığını gösteren Modiano da yurttaşı Le Clézio gibi bakışını insan gerçeğine yöneltir.
Üstelik, "Hangi gerçeklik?" diye sorgulayarak inanmak istediğimiz, inanmayı reddettiğimiz ya da gölgesiyle yetinmeye razı geldiğimiz gerçekliğin köklerimize uzanan varlığını anlatıyor Modiano. İkinci Dünya Savaşı sonrasının geçmişten kopmuş (örneğin belleksel travmalarla) ve anımsayamadıkları geçmişin ardındaki bireylerin, yirmi birinci yüzyılın bireylerinden ne derece farklı ya da uzak görülebileceğini akla getiriyor. Paul Ricoeur "kimliğin kırılganlığı" diyor belleğin kırılganlığından söz ederken ve kırılganlığın nedenlerini "başkası ile olan karşılaşmanın tehdidi", "şiddetten kalan miras" ve "zaman ve kimlik ilişkisinin zorluğu" olarak sıralıyor (Hafıza Tarih Unutuş, Çev. E. Özcan, Metis 2011). Günümüzün en derin sorunlarından tarihle buluşma ve geçmişi yeniden okuma olanaklılığı roman uzamında bir kez daha okurun dikkatini çekiyor.
Üstelik, "Hangi gerçeklik?" diye sorgulayarak inanmak istediğimiz, inanmayı reddettiğimiz ya da gölgesiyle yetinmeye razı geldiğimiz gerçekliğin köklerimize uzanan varlığını anlatıyor Modiano. İkinci Dünya Savaşı sonrasının geçmişten kopmuş (örneğin belleksel travmalarla) ve anımsayamadıkları geçmişin ardındaki bireylerin, yirmi birinci yüzyılın bireylerinden ne derece farklı ya da uzak görülebileceğini akla getiriyor. Paul Ricoeur "kimliğin kırılganlığı" diyor belleğin kırılganlığından söz ederken ve kırılganlığın nedenlerini "başkası ile olan karşılaşmanın tehdidi", "şiddetten kalan miras" ve "zaman ve kimlik ilişkisinin zorluğu" olarak sıralıyor (Hafıza Tarih Unutuş, Çev. E. Özcan, Metis 2011). Günümüzün en derin sorunlarından tarihle buluşma ve geçmişi yeniden okuma olanaklılığı roman uzamında bir kez daha okurun dikkatini çekiyor.
Yazar, eleştirmen, edebiyat araştırmacısı Eric Orsenna’nun bir televizyon programında belirttiği gibi "edebiyat, tarih kitaplarından çok daha güzel anlatır tarihte olanları, bize daha yakın bir düzeyde aktarır ve anlaşılır kılar tarihsel gerçekliği." Fransız edebiyatında Patrick Modiano parlak biçemi, usta kurgusu, yetkin roman sanatıyla geçmişi, geçmişle kopuk ilişki ağlarını roman evreninde yenien kurarak toplumsal yaraları görünür kılan bir aydın ve bir yazar olarak kabul edilir; bugün de bu tavrıyla selamlanıyor.
En Çok Satan Kitapların Sırrı
New York kentindeki Stony Brook Üniversitesi bilgisayar uzmanları, popüler bir kitabın özelliklerini ortaya koyabilmek amacıyla "istatistiksel stilometri" adını verdikleri bir algoritma geliştirdi.
Sözcüklerin ve gramerin kullanımını matematiksel olarak irdeleyen teknik, bir kitabın ticari başarı elde edip edemeyeceğini yüzde 84 doğruluk oranıyla öngörebiliyor.
İnternet kütüphanesi olarak da bilinen "Project Gutenberg" arşivinden klasikleşmiş eserleri yükleyerek inceleyen bilim adamları, basılan bir kitabın çok satmasında ilginçlik, orijinallik, yazım tarzı ve öykünün ilerleyişi gibi bir dizi unsurun yanı sıra şans faktörünün de etkili olduğuna işaret etti.
BAĞLAÇ KULLANIN
Çok satan kitaplarda "ve", "ancak", "fakat" gibi bağlaçların sıkça kullanıldığını belirten araştırmacılar, ticari başarı yakalayan eserlerin aynı zamanda sıfatlar ve isimler açısından da zengin olduğunu belirledi. Raflarda kalan kitaplarda ise aşırı derecede fiil ve zarf kullanıldığı ortaya çıkarıldı.
Okur tarafından ilgi gören kitaplarda düşünce süreci betimlenirken rağbet görmeyen kitaplar, çok fazla duygusallık barındırıyor.
Araştırmacılar, geliştirdikleri algoritmayı bilim kurgudan şiire birçok alanda uyguladı.
Yazım tarzı ile edebi eserlerin ticari başarısı arasındaki ilişkiyi ilk kez irdeleyen araştırma, "Association of Computational Linguistics" dergisinde yayımlandı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)