Translate

23 Ekim 2014 Perşembe

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı ?



Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Victor Hugo

Ben Sana Mecburum

ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum

ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur?
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun

sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşam üstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

fatihte yoksul bir gramafon çalıyor
eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun

belki Haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telâş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin..

Beklenen

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?
 
Necip Fazıl Kısakürek

Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine

Gelin gülle başlayalım atalara uyarak
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine
Bir anda yükselen bir bülbül sesi
-Erken erken karlar ortasında
Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta-
Bana geri getirir eski günleri
...Paslanmış demir bir kapı açılır
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
Ta karanlıklar içinde birden
Bir türkü gibi yükselirsin sen
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri
Şuuraltım patlamış bir bomba gibi
Saçar ortalığa zamanın
Ağaran saçın toz toprağını
Bana ne Paris'ten
Newyork'tan Londra'dan
Moskova'dan Pekin'den
Senin yanında
Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu
Geceme gündüzüme
Gözlerin
Lale Devrinden bir pencere
Ellerin
Baki'den Nefi'den Şeyh Galib'den
Kucağıma dökülen
Altın leylak

III

Ölüler gelmiş çitlembikler sarmaşıklarla
Tırmanmışlar surlarıma burçlarıma
Kimi ırmaklardan yansıma
Kimi kayalardan kırpılma
Kimi öteki dünyadan bir çarpılma
İçi ölümle dolu
Dönen bir huni
Doğarken güneş
Kesilmiş ölü yüzlerden
Bir mozayik minyatürlerden
Dokunur tenimize
Soğuk bir azrail ürpertisiyle ay
Ve birden senin sesin gelir dört yandan
Menekşe kokulu sütunlardan
Komşu dağlardaki nergislerden leylaklardan
Gözlerine ait belgeler sunulur
Ey aşkın kutlu kitabı
Uçarı hayallere yataklık eden
Peri bacalarının yasağı
Gönlümün celladı acı mezmur
Bana bıraktığın yazıt bu mudur
Ölüm geldi bana düğün armağanın gibi
Senden bir gök
Senden yıldızlar ördüler
Ateş böcekleri
O gece dört yanıma
Ey bitmeyen kalbimin samanyolu destanı
Sen bir anne gibi tuttun ufukları
Ve çocuklar gülle anne arasında
Seninle güller arasında
Tuhaf bir ışık bulup eridiler
Çocuklar dağ hücrelerinde erdiler
Aramızdaki sırra
Bir de ay ışığında büyüyen fısıltılar
Gençlik monologları
Seni alıp kaybolmuş zamanın çağıltısından
Bana getiren
Yasamız vardı
Öfkeyle yazardın sen bir yüzüne
Ölür ölür okurdum öbür yüzünde ben

IV

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
 
Sezai Karakoç

... ve Mona Roza


Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi 
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara 
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi 
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara 
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi 
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü 
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun 
Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü 
Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun 
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti 
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun 
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü 

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa 
Her şeyim sizin olsun, hep sizin, kesik başlar 
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya 
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar 
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa 
Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar 
Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa 

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır 
Ve kediler de her gece sürünür yastıklara 
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır 
Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara 
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır 
Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara 
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır 

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık 
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi 
Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık 
Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi 
Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık 
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi 
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık 

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim 
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura 
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim 
İtimat edeceğim şu belalı yağmura 
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim 
Asılmış bir adamın iki eli yağmura 
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim 

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni 
Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye 
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni 
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye 
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni 
Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya 
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni 

Sana tavus kuşunun içine girdiğini 
En son söz olarak söylemek istiyorum 
İçimde tavusların kaybolduğunu 
Bana da bir çift ak kanat kaldığını 
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum 
İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu 
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum 

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi 
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara 
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi 
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara 
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi 
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara... 



Sezai Karakoç

20 Ekim 2014 Pazartesi

Küçük ve Orta Boy İşletmelerde Belgelerle Uygulamalı ISO 9000 Nedir? Nasıl Kurulur?


1970'li yılların ortalarında bütün dünyada ve özellikle Avrupa'da meydana gelen petrol krizi tüketici taleplerinde büyük daralmalar oluşturmuştu. Yükselen maliyetler nedeniyle satışlarda azalmalar söz konusu olmuş, bu da şirketleri yeni arayışlara yöneltmişti. Bu arayışların başında maliyetleri en aza indirmenin yollarını bulabilmek geliyordu. Bu bağlamda A.B.D.'de, Japonya'da ve Avrupa'da AR-GE çalışmaları ile yeni ürünler üretmek de ayrı bir çıkış yolu olmuştu. Buna ilaveten Japonlar, ihracatta A.B.D. ve Avrupa'yı sıkıştıran yeni bir kalite anlayışı geliştirdiler. Bu yeni kalite anlayışının adı "Toplam Kalite Yönetimi" idi. Bu yöntemle Japonya'nın 1970'li yıllardaki rekabeti özellikle Amerikan şirketlerini tehdit etmeye başlamıştı. Artık tüketiciler satın alma kararlarını verirken standart ürünleri değil, kendi arzularını tatmin eden, kişisel zevklerini karşılayan ürünleri alıyorlardı. Bu durumda Amerika ve Avrupa'da da şirketler kalite anlayışlarını hızla değiştirmeye koyuldular. İşletmeler sadece imalatı değil, sistemlerinin tamamını mercek altına aldılar.
(Tanıtım Bülteninden)

Gizli Dünya Devleti ve Rockefeller & Rothschild Aileleri


 Burada her ikisi de Yahudi olan bu iki aileden özel bir başlık altında ve ayrıntılı bir şekilde söz etmek istiyoruz. Çünkü bu ailelerin mensuplarının adları Gizli Dünya Devleti'nin örgütleriyle bağlantılı olarak sıkça geçmektedir.
19. yüzyılın büyük bir çoğunluğunda, bir Yahudi bankacılar ailesi olan Rothschild Ailesi, Avrupa'nın para marketlerini yönetti. Birçok Avrupa toplumu, borçlarını, savaş tazminatlarını ödemek veya barış projelerini finanse etmek için Rothschild'lardan para borçlandı. Ailenin ismi, yani Rothschild ismi, bir atalarının dükkanının işareti olarak kullandığı kırmızı bir kalkandan (a red shield, Almanca'da rothen schilde) gelmektedir.

Mayer Amschel Rothschild (1744-1812) aile servetinin kurucularından olmuştur. Almanya'da, Frankfurt-am-Main'deki Yahudi bölgesinde doğmuştur. Bir tüccar oldu ve dövizcilik gibi birkaç bankacılık servisinde bulundu. Nadir madeni para uzmanı olan Mayer Amschel Rothschild pek çok zengin eve katılabilme imkanını elde etti. Özellikle de seçme hakkına sahip olan William of Hesse-Kassel'in evine girebilecek ayrıcalığa sahip olması önemliydi. Kısa sürede, seçme hakkına sahip bu şahsın başlıca ekonomik işleri ile uğraşmaya başladı. Mayer Amschel Rothschild 5 oğlunu da aile işinde çalışmak üzere yetiştirdi.

Rothschild'lar uluslararası bankacılar olarak ün kazanmalarını, Napolyon Savaşları'na borçludurlar. Mayer Amschel'in üçüncü oğlu Nathan Mayer (1777-1836), 1800 civarlarında İngiltere'ye gitti ve Napolyon'un kuşatması sırasında İngiltere için eşyalar kaçırdı. Kardeşlerinin yardımı ile, Nathan Mayer ayrıca İspanya'daki İngiliz ordusunu finanse etmek amacıyla Fransa'dan altın da taşıdı. Bu çabaları, Nathan'a İngiliz hazinesinin temsilcisi unvanını kazandırdı. Savaşın sonunda, Rothschild Ailesi Fransa ve Avusturya'ya borç vermekle yükümlüydü.

Nathan'ın erkek kardeşi Jacob ya da James (1792-1868), Fransa'nın başkenti Paris'te bir banka kurdu.Onun kardeşi Salamon Mayer ise (1774-1855) Avusturya'nın başkenti Viyana'da bir banka kurdu. Bir diğer erkek kardeş Karl Mayer (1788-1855) İtalya'nın Naples şehrinde bir başka banka kurdu ama tutunamadı ve 1861 civarında kapattı. En yaşlı kardeş Amschel Mayer (1773-1855), Frankfurt'taki ekonomik işlerden sorumlu olarak kaldı.
Rothschild Ailesi, Avrupa ve Amerika'da tren yollarını finanse etti ve ABD'de isteyenlere borç alma imkanı sağladı. Nathan Mayer'in oğlu Lionel Nathan (1808-79) 1875'te Süveyş Kanalı'nın kontrolünü satın alması için Başbakan Benjamin Disraeli tarafından kullanılmak üzere İngiltere'ye borç verdi. Lionel Nathan İngiliz Meclisi'ne seçilen ilk Yahudiydi ve onun oğlu Nathan Mayer (1840-1915) ilk Baron Rothschild oldu.

Rothschild'lar birçok onur ve unvan elde ettiler. İngiliz ve Fransız ailelerinin üyeleri olanlar ise kendilerini bilim adamları ve hayırsever olarak tanıtmışlardır.

Rothschild ailesinin 2000'li yıllara üç trilyon dolar sermaye ile girdiği tahmin edilmektedir.

Bütün bu bilgilerden anlaşıldığı üzere bu aile faiz prangasını kullanarak hem siyasi yönetimleri kendilerine bağlamış, hem de bu yolla büyük gelirler elde etmiş, servetlerine servet katmışlardır. Tabii servetlerini katlamalarına paralel olarak yönetimler üzerindeki etkileri ve güçleri de artmıştır. İşte bu etki ve güçlerini kullanarak, başta İlluminati şebekesi olmak üzere destekledikleri bütün karanlık teşkilatların ve masonik örgütlerin elemanlarının istedikleri yerlere gelmelerini sağlamışlardır. Onların bu etkinlikleri de kendilerine siyaset meydanında "parlak" bir gelecek hazırlama hayalleri yapanların onların ağlarına düşmelerini kolaylaştırmıştır.
Rockefeller ailesi, Amerika'daki Yahudi lobisinin başını çeken bir ailedir. Bu aile de Rothschild ailesi gibi başlangıçta banka ve finansman işine ağırlık verdi. Bu yüzden Amerika'da yıllardan beridir para piyasalarında saltanat sürmektedirler. Hatta Amerika'da sermaye alanında 150 yılı aşan bir Rockefeller hanedanlığından söz edilir. Fakat sadece finans ve para piyasasında kalmamışlardır. Petrolden endüstriye çok geniş bir alana yayılmış ve oldukça güçlü bir sermayenin sahibi olmuşlardır. Özellikle petrol alanında tam bir dev ve tröst haline gelmişlerdir ve Amerika'nın en önemli petrol şirketleri onların elindedir.

Ailenin Rockefeller Vakfı adıyla bir vakıfları da bulunmaktadır. Bu vakfın amacı da İlluminati ve Yuvarlak Masa şebekesinin ağına düşecek yöneticiler yetiştirmek amacıyla üniversite çağındaki öğrencilere burs temin etmektir. İsmi daha önce birkaç kez geçen Yahudi Henry Kissinger bu vakfın danışmanlarındandır. Kissinger'in Rockefeller ailesiyle danışmanlığın ötesinde oldukça derin ilişkileri bulunmaktadır. Bu yüzden birçok çalışmalarında ortaktırlar. Rockefeller Vakfı aynı zamanda Beyaz Saray'a strateji üreten bir tink tank kuruluşu gibi çalışmaktadır. Bu çalışmasının asıl amacı ise ABD'nin politikasına yön vermektir. Bu vakıf, Türkiye'de yönetimde üst kademelere kadar gelmiş bazı kişilere de burs vermiştir.

Chase Manhattan Bank (CMB), Rockefeller ailesinin finans kurumlarından biridir. Adında geçen Manhattan, New York'ta yahudilerin oldukça yoğun oldukları adanın adıdır. Bu bankanın şah dönemi İran'da çeşitli yatırımları bulunuyordu. Uluslararası Temel Endüstri Ortaklığı (IBEC) ailenin bir ferdi olan Nelson Rockefeller tarafından kurulmuştur. Aileye ait şirketlerin Suudi Arabistan'da birçok yatırımı bulunmaktadır. Suudi petrollerine hakim durumdaki ünlü ARAMCO şirketinin hisseleri Rockefeller ailesine ait dört şirket arasında paylaştırılmıştır. Bunlar da Texaco, New Jersey Oil, Socony Vacum ve California Standart Oil şirketleridir. Bu dört şirket 1944'te bir araya gelerek ARAMCO'yu kurmuşlardır.


Merkezi Londra'da bulunan Harts Horn J. E. Oil Company es and Goverments'ın yayınladığı istatistiklere göre Ortadoğu petrollerinin % 99'u yedi büyük petrol şirketinin kontrolü altındadır. Bu şirketlerin beşi Yahudi Rockefeller ailesine aittir. Geriye kalan iki şirketten Shell'in sahibi Marcus Samuel ve Royal Dutch'ın sahibi Wiliam Detending de Yahudidir.

Ünlü American International Corporation (AIC)'ın ortaklarından biri de Rockefeller ailesidir. Ailenin Avrupa'daki bazı bankalarla da iş bağlantısı olduğu bilinmektedir.

Daha önce sözünü ettiğimiz Yuvarlak Masa teorisine göre oluşturulmuş olan Trilateral Komisyon'un fikir babalığını da Rockefeller ailesine mensup David Rockefeller ve yine bir Yahudi olan Zbigniew Brzezinski yapmıştır.

David Rockefeller'in tek marifeti zikrettiğimiz komisyonun fikir babalığını yapmak değildir. Hıristiyan ve Yahudi Milli Konferansı'na üyedir. Komünizmin çöküş merhalesinde Yahudi sermayesinin Sovyetler Birliği'nden ayrılan ülkelere kazık çakmasında önemli rol oynamıştır. Bunda Sovyetler'deki komünistlerle eski dostluğunun önemli rolü olmuştur. Yukarıda sözünü ettiğimiz global gizli örgütlerin tümünde Henry Kissinger'den çok daha fazla etkinliği vardır. CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon'un her üçünün de birinci derecede David Rockefeller'in kontrolünde olduğu bu örgütlerle yakından ilgilenenlerin çoğunda oluşan yaygın bir kanaat. Hatta bu üç örgütün kralının David Rockefeller, baş danışmanının da Henry Kissinger olduğuna inanılmaktadır. Her ikisi de Yahudi ve her ikisi de Amerika'daki Yahudi lobisinin başını çekenlerden. Bu üç büyük örgütün kendi iç hiyerarşisinde merkezde bulunan kişiye "boğanın gözü" denmektedir ve hali hazırda "boğanın gözü"nün David Rockefeller olduğuna inanılır.

2014 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Patrick Modiano

Fazla "Fransız" bir Nobelli

Daha ilk romanlarından başlayarak edebiyat ödülleriyle tanışan Fransız yazar Patrick Modiano 69 yaşında Nobel Ödülü’ne layık görülürken on beşinci Fransız yazar olarak Nobel edebiyat ödüllerinin tarihine geçti. Fransız basınından öğrendiğimiz kadarıyla ödülün ülkesi olan İsveç’te yaşayan torununa bu onuru ithaf ettiğini açıklayan Modiano, yayımcısı Gallimard’a "Neden beni seçtiler?" sözüyle ilk tepkisini vermiş, ilk şokun ardından, gençliğinde okuru olmaktan zevk duyduğu, Gide, Camus, Sartre gibi Nobel’e değer görülmüş Fransız yazarlarla aynı düzeyde algılanmasının kendisini nasıl onurlandırdığını dile getirmiş.
Nobel Ödül komitesi, Patrick Modiano'nun "Kavranması en güç insan yazgılarını anlatma ve Fransa’nın işgal dönemini gözler önüne serme konusunda bellek olgusunu sanat olarak kullanması"nı onurlandırmak amacıyla ödüle değer bulunduğunu açıklarken İsveç Akademisi daimi sekreteri Peter Englund da Patrick Modiano’yu "çağımızın Marcel Proust’u" olarak niteledi. 
1945’te işçi kenti diye de anılan, Paris yakınlarındaki Boulogne-Billancourt’da mütevazi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Modiano, sessiz ve derinden atıldığı yazarlık serüvenini Nazi Almanya’sında yaşanan Yahudi faciasında (Shoah) yaşamını yitirenlerin anısını canlı tutma çabasıyla sürdürürken savaş sonrası yaşamaya devam eden bireylerin kimlik arayışını yapıtının temeline yerleştirdi. Romanları sık sık ödüllerle taçlandırıldı.

NOBEL'İN "SÜRPRİZ" SAHİBİ

1968’de La Place de l’Etoile ile Roger-Nimier ve Fénéon Ödüllerine, 1972’de Les Boulevards de la ceinture ile Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’ne, 1978’de Rue des boutiques obscures ile Goncourt Ödülü’ne, 2000’de Paul-Morand Edebiyat Büyük Ödülü’ne tüm yapıtlarıyla, Georges Simenon’un aynı adlı romanına ithafen 2005’te yazdığı Pedigree romanı ile Prix des Libraires'ye (Kitapevleri Ödülü), 2010’da tüm yapıtlarıyla Cino del Duca Dünya Ödülü’ne, 2012’de Avusturya Devleti Avrupa Edebiyatı Ödülü’ne değer görüldü.
2008 yılında aynı ödülü kazanan Jean-Marie Gustave Le Clézio’dan farklı olarak roman evrenini evrensel, küresel çapta insan yazgısını kuşatan, belirleyen, yaralayan olaylar ya da dönüşümlerden çok Fransız yakın tarihinin gerçekliğinden aldığı öğeler üzerinde kurdu. Kabul ya da inkâr edilen Yahudi kimliği, Gestapo’yla işbirlikleri, geçmişten kopma ve geçmişle yüzleşme gereksinimi, karanlık geçmişlerin gölge ve izleri yapıtının temelinde yer aldı. Kimlik arayışı bazen polisiye, bazen bir serüven anlatısı, bazen de otobiyografik anlatı biçimlerinde karşımıza çıktı.
J.M.G. Le Clézio sömürge, göç ve savaş gibi çatışma durumlarını evrensel ölçekte anlatmayı yeğlerken Modiano birebir Fransız toprağını ve tarihini seçti. Belki bu nedenle Le Figaro Kitap Eki yöneticisi eleştirmen-yazar Etienne de Montetty geçen hafta İstanbul Üniversitesi’nde verdiği konferansta, Modiano’nun Frankofon-Fransız yazar kimliğine dikkat çekerek Nobel Ödülü almasının zorluğuna işaret ettiği gün ve saatte İsveç Akademisi böyle "sürpriz" bir sonucu açıklıyordu. Kuşkusuz haberi alır almaz bu sonuca inanmakta güçlük çeken Patrick Modiano da eleştirmen Etienne de Montetty gibi fazla "Fransız" olduğunu düşünüyordu.

TARİHLE BULUŞMA VE ONU YENİDEN OKUMA

Ne olursa olsun, gerek Yahudi karşıtı bir Avrupa’da yaşıyor olmanın gerek Yahudi asıllı babasının işbirlikçiliği ve düzenbazlıklarıyla yüzleşmenin getirdiği travmalarla sarsılmış çocuk bilincinin edebiyatta anlatım bulması ve anımsamanın, belleğin, bireysel belleklerin bir araya gelmesiyle oluşan ortak belleğin roman uzamında yer almasının insan ve toplum yazgılarını kucaklamanın kaçınılmazlığını gösteren Modiano da yurttaşı Le Clézio gibi bakışını insan gerçeğine yöneltir.
Üstelik, "Hangi gerçeklik?" diye sorgulayarak inanmak istediğimiz, inanmayı reddettiğimiz ya da gölgesiyle yetinmeye razı geldiğimiz gerçekliğin köklerimize uzanan varlığını anlatıyor Modiano. İkinci Dünya Savaşı sonrasının geçmişten kopmuş (örneğin belleksel travmalarla) ve anımsayamadıkları geçmişin ardındaki bireylerin, yirmi birinci yüzyılın bireylerinden ne derece farklı ya da uzak görülebileceğini akla getiriyor. Paul Ricoeur "kimliğin kırılganlığı" diyor belleğin kırılganlığından söz ederken ve kırılganlığın nedenlerini "başkası ile olan karşılaşmanın tehdidi", "şiddetten kalan miras" ve "zaman ve kimlik ilişkisinin zorluğu" olarak sıralıyor (Hafıza Tarih Unutuş, Çev. E. Özcan, Metis 2011). Günümüzün en derin sorunlarından tarihle buluşma ve geçmişi yeniden okuma olanaklılığı roman uzamında bir kez daha okurun dikkatini çekiyor.
Yazar, eleştirmen, edebiyat araştırmacısı Eric Orsenna’nun bir televizyon programında belirttiği gibi "edebiyat, tarih kitaplarından çok daha güzel anlatır tarihte olanları, bize daha yakın bir düzeyde aktarır ve anlaşılır kılar tarihsel gerçekliği." Fransız edebiyatında Patrick Modiano parlak biçemi, usta kurgusu, yetkin roman sanatıyla geçmişi, geçmişle kopuk ilişki ağlarını roman evreninde yenien kurarak toplumsal yaraları görünür kılan bir aydın ve bir yazar olarak kabul edilir; bugün de bu tavrıyla selamlanıyor.

En Çok Satan Kitapların Sırrı



New York kentindeki Stony Brook Üniversitesi bilgisayar uzmanları, popüler bir kitabın özelliklerini ortaya koyabilmek amacıyla "istatistiksel stilometri" adını verdikleri bir algoritma geliştirdi.

Sözcüklerin ve gramerin kullanımını matematiksel olarak irdeleyen teknik, bir kitabın ticari başarı elde edip edemeyeceğini yüzde 84 doğruluk oranıyla öngörebiliyor.
 
İnternet kütüphanesi olarak da bilinen "Project Gutenberg" arşivinden klasikleşmiş eserleri yükleyerek inceleyen bilim adamları, basılan bir kitabın çok satmasında ilginçlik, orijinallik, yazım tarzı ve öykünün ilerleyişi gibi bir dizi unsurun yanı sıra şans faktörünün de etkili olduğuna işaret etti.
 
BAĞLAÇ KULLANIN
Çok satan kitaplarda "ve", "ancak", "fakat" gibi bağlaçların sıkça kullanıldığını belirten araştırmacılar, ticari başarı yakalayan eserlerin aynı zamanda sıfatlar ve isimler açısından da zengin olduğunu belirledi. Raflarda kalan kitaplarda ise aşırı derecede fiil ve zarf kullanıldığı ortaya çıkarıldı.
 
Okur tarafından ilgi gören kitaplarda düşünce süreci betimlenirken rağbet görmeyen kitaplar, çok fazla duygusallık barındırıyor.
 
Araştırmacılar, geliştirdikleri algoritmayı bilim kurgudan şiire birçok alanda uyguladı.
 
Yazım tarzı ile edebi eserlerin ticari başarısı arasındaki ilişkiyi ilk kez irdeleyen araştırma, "Association of Computational Linguistics" dergisinde yayımlandı.